“Öyle insanlar vardır ki, çoklarını keder ve hüznün kuytularına çeken olaylardan zeka tomurcukları, hikmet meyveleri devşirmeyi başarırlar. Öyle insanlar vardır ki, çoklarının seneler boyu, hatta ömür boyu takılıp kaldığı bir kırıcı söz ve hareketle boğulma tehlikesini ince bir latife, tatlı bir nükte, bir hazır cevapla savuştururlar.”
Alıntıladığım bu yazı geçenlerde elime geçen bir kitabın önsözünden bir bölüm.
Kitabın ismi, “Hazır Cevaplar”
Selim Gündüzalp ve Ali Suad hazırlamış.
Okurken eğlenceli bir serüvende buldum kendimi bir anda.
Tebessümler ettiriyor, düşündürüyor: “Ben olsaydım nasıl bir yanıt verirdim?” leri çoğaltarak…
İnce bir zekanın şaşırtarak; bir çatışma, bir gerilim, bir keder anınının hüzünlerini nasıl dağıttığı esprisi, yağmur sonrası çıkan bir güneş gibi gözbebeklerime yansıdı kaldı…
***
Arkadaşları, Bernard Shaw’a bir adam göstererek:
“Bakın bakın!.” demişler. “Size ne kadar benziyor?”
Ünlü nükteci, adama bir göz attıktan sonra:
“Ancak bu kadar olur” cevabını vermiş. “Ben bile kendime bu kadar benzemiyorum!..”
***
Bir arkadaşı Diyojen’e sormuş:
“Öldüğün zaman seni nasıl gömelim?”
Diyojen arkadaşına bakmış ve şöyle cevap vermiş:
“Yüzükoyun gömün!.. Çünkü ben öldüğümde her şey altüst olacak.”
***
Yahya Kemal’in en yakın dostu Dr. Nihat Reşat Berger, şiir yazmanın zor olup olmadığını sorduğunda, Yahya Kemal, “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın!..” mısrasını örnek vererek.
“Gördüğün gibi çok kolaydır ,” demiş. “Bütün kelimeleri sıraya koyduğunda, şiir ortaya çıkar. Fakat bütün iş, o beş kelimeyi bulmaktır.”
***
İbrahim Alaaddin Gövsa son yıllarında iyice ağır işitmeye başlamıştı. Dostlarıyla konuşurken:
“Halimden çok memnunum,” diyormuş. “İnsan o kadar rahat çalışıyor ki, kıyamet kopsa bile haberim olmaz.”
***
Ercüment Ekrem Talu, ada vapurunda yolculuk yaparken, ailece görüştükleri güzel bir hanıma rastlayınca sormuş:
“Nasılsınız? Ne var ne yok?”
“İyilik, güzellik”, demiş kadın. “Peki ya sizde?”
Ercüment Talu, Boynunu büküp şu cevabı vermiş:
“Bizde iyilik, sadece iyilik…”
***
Annesini uzun zamandır ihmal eden ve arayıp sormayan bir adam, Feridun Fazıl Tülbentçi ile konuşurken kendini methedip:
“Bugünkü bütün varlığımı ve değerimi anneme borçluyum.” deyince, Tülbentçi cevabı yapıştırmış:
“O halde niçin biraz para gönderip borcunu ödemiyorsun?”
***
Her yeni güne gülümseyen bir yüz ve taze bir ümitle başlamaktan daha güzel ne olabilir?
Ferda Balkaya Çetin
16 şubat 2010
*********30.10.2010