18 Aralık 2011 Pazar

Mutsuz Dev
Onun için 'yeryüzünde Tanrı'dan sonra en çok insan yaratmış kudret' derler; gerçekten de, onun romanlarında yaratmış olduğu insanları, fedakarı, nankörü, hırslısı, hesaplısı, aşığı, köylüsü, şehirlisi, tüccarı, fahişesi, noteri, kadını, erkeği ile canlandırıp br yere toplasanız, adıyla anılacak bir kasabayı doldurabilecek kadar insan çıkar ortaya.
O insanları, ihtirasla, hatta intihar eder gibi, yazdıkları kalabalıklaştıkça kendisi eksilerek yarattı, onları sevdi; her romanını yazarken, gerçek dünyadan bütünüyle kopup kendi romanında yaşadı, romanlarının hayattan daha gerçek olduğuna inandı; bir keresinde odasına giren yardımcısı onun ağladığını görmüştü, anlatılanlara göre.

- Neden ağlıyorsunuz Mösyö Balzac, diye sormuştu.
Balzac, "O öldü" diye hıçkırmıştı. Yardımcısı bir ölüme üzülerek, kimin öldüğünü sormuştu bu kez.

Ölenin Balzac'ın yazdığı son kahramanlardan biri olduğu anlaşılmıştır.
- Ama onu siz yazdınız Mösyö Balzac.
- Ne fark eder, o öldü.

Kahramanlarının ölümüne ağlayan, yeryüzü tarihinin bu en muhteşem insanı, bir yapım hatası sayılabilecek kadar büyük bir yaratma gücüne ve Tanrı'nın acıklı bir şakası sayılabilecek kadar çelişkiye sahipti.

Zamanla zenginleşmiş bir köylünün oğlu olduğu için hep utanmış, bu utancı neredeyse ruhsal bir hastalığa dönüşmüş, kendisini de kendi roman kahramanlarından biri gibi yeniden şekillendirecbileceğine inanarak, kendine bir yalan geçmiş yaratmış, adına soyluların kullandığı 'de' ekini eklemiş, köylülüğünü saklayabilmek için dünyanın en pahalı, en rüküş elbiselerini giyip altın düğmeler taktırmış, gümüş saplı bastonlar kullanmış, en büyük arabaları ısmarlamış ve soylu görünmek için harcadığı her acıklı çabayla meslektaşlarının ve soyluların alay konusu olmuştur.
Şişman ve biçimsiz bedeni, tombul yüzüyle bir köy muhtarına benzeyen bu inanılmaz yazarın, o garip bedeninin içinde taşıdığı olağanüstü beynin ışıltıları sayfalarında parladıkça, hakkında duyulan kıskançlıklar ve onu hedefleyen alaylar artmıştır.

Yazarlık dünyasının en ulaşılmaz zirvelerinden biri olan bu tuhaf adam, ne gariptir ki, bütün gençliği boyunca yazarlığı küçümsemişti.
O, zengin olmak, soylu olmak, itibarlı olmak istiyordu.
Hayatı boyunca üçünü de elde edemedi.
Gençliğinde, içinden taşan yaratma gücünü, bugün bile izini kimsenin süremediği ucuz romanları takma isimlerle yazarak savurdu.

Yazdıklarına önem veriyor, para kazanmak için uğraşıyordu.
Ticaret, onun için, yazarlıktan daha çekici gözüküyordu, kazanacağı paralarla kendine yeni bir kimlik alacak, utandığı geçmişten kurtulacaktı.
İşin tuhafı, o müthiş dehası, para kazanılacak sahaları keşfetmekte de ortaya çıkıyordu; para kazanmak için seçtiği alanlar her zaman doğruydu, ama onun para kazanma yeteneği yoktu.
………………………… …. Ahmet Altan
**********
20. 01. 2010