ancak boş bir kağıda nakseder
yalnızlığın resmi,
bu boşluğun frengi
boşa döner daha da açılınca yalnızlığın kapıları.
kapanmayan onca yara varken,
şimdi kabuklarından bile utanır yüreğim
yeniler arasından seçilir ,hurdaya satılan düşler
aslın da senin seçtiklerindi onlar
temizlemeye çalıştığın ruhumu
nasıl kirlettiğini bilmeden
hep kendine çevirdiğin çarkın dişlerinin takılıp kaldığı yeri
aklımı nasıl da ezip geçtiğini bilmedin
beni buladığın kimliğin içinde
şimdi bulamıyorum kendimi
kahrımın ibresi sende sayıyor
ötesi yok,öncesi yok
ortalarda kalmış bir çilekeş
hiçliğinin iç çekişine şahit onca anı
işte o bendim
varlığınla doldurduğun kalbimde
varlığını unuttuğun kadın...
bedeli ödenir miydi şimdi
gözlerime saldığın yaşların?
ya da hırçınlığı diner mi
bu çatık kaşların?
devlerin bile gücü yetmez artık
sendeki kayıtsızlığı yenmeye
gözlerini açsan neye yarar
kapadığında yoksam karşında
yalancı gerçeklere küfrediyor gökyüzü
tokat gibi patlatıyor şimşekleri diline
nicedir huzur vermiyor toprak kokusu
o kadar yağmura, fırtınaya dayanamadı
bu yüzden filiz vermeyişi gönlümün
kan ağlayan gözlerimle boyuyorum dünyayı
ondandır her şafak vakti ölüşüm
zebaniler bile dokunmuyor sokaklara attığın canıma
kağıttan gemiler yapıyorum hala
batacağını bile bile
sığınırım sandığım limanlar
ermiyor rotası olmayan umutlara
belki yanlış yolda yürüyorum
BELKİ DE YOL BİLE YOK GÖRMÜYORUM...
(ümran özdemir)