gökyüzüne doğru salına salına yükselen bir uçurtmaya takıldı gözlerim.
Gökyüzünü keşfe gidiyordu adeta upuzun kuyruğuyla...
Sofie'ye gelen esrarengiz mektuplar gibi esrarengiz bir biçimde çıkmıştı sanki uçurtma karşıma.
Hiç beklemediğim bir anda.
Mevsimin en sıcak ve bir yaprağın dahi kıpırdamadığı bir günde.
Serin ve rüzgârlı sonbahar günlerine daha uygun olan uçurtma, bir an bile olsa beni çocukluğumun o muhteşem o tasasız günlerine geri götürdü.
Neredeyse unutmaya başladığım çocukluğum, engin gökyüzünde dans eder gibi özgürce süzülen uçurtmayla birlikte kocaman bir sevince dönüştü ansızın.
Uçurtmaya yüklediğimiz umutlar rüzgârın çağrısına eşlik etmek için yarışıyor, adım adım özgürlüğe doğru yol alıyor gibiydi çocuksu
özlemlerimizle birlikte...
Jostein Gaarder'in "Sofie'nin dünyası" adlı kitabıyla başlayan ilginç felsefi yolculuğum " Dünya nereden çıktı?" sorusuna cevap ararken " Var olan her şeyin bir başlangıcı olmalıydı." diye evreni sorgulayan kitabın kahramanı Sofie'nin etkisiyle hafızamı zorlayarak uçurtmanın ilk nereden çıktığına dair bilgilere ulaşıyorum.
(2000 yıl önce ilk kez Çin'de , rüzgârlı bir havada bir Çinli, şapkasının uçmasını önlemek için ona bir ip bağlar ve böylece ilk uçurtmayı yapmış olur. Daha sonra Çin'den Kore ve Hindistan!a giden tüccarlar tarafından Asya kıtasına yayılır.)
Uçurtmanın belleğimde canlılığını kaybetmeden varoluşu çocukluğuma ait anılar içermesi bakımından beni rahatlatıyor.
Sonra gökyüzünde kaybolan uçurtmayla birlikte yeniden kitabıma dönüp o sihirli kapıdan giriyorum "Sofie'nin dünyası" na...
İçimde çocuksu sevinmelerle...
Felsefeye olan merakım,
Kimsin sen?
Her şeyin yapıtaşı olan bir ilk madde var mıdır?
Tarihi hangi kuvvetler yönlendirir? gibi Sofie'ye gelen mektuplardaki sorularla daha bir artıyor. Ve mektuptaki "En akıllı kişi neyi bilmediğini bilendir." cümlesinde kendimi sorgulayarak bilmediğim soruların cevabını bulmak için kitabın kahramanı oluyorum...
Ferda Balkaya Çetin
İl Gazetesi/ 2008
isimsiz sevinmeler
… düşen / yüreğime
benzersiz bir şiirin
güftesi olmalıydı / yazılanlar
öyle ki
ölümsüz topraklarda
yeşeren bir filiz
mor imzası olmalıydı
gökkuşağından kalan…
geceler mi uzun
yoksa ayrılıklar mı
eski bir tarihe
saklı kalmasın sorular
haberini alır gibi
bir başka iklimin uçarı rüzgârından
sevdirsin mevsimler bana vuslatı
kendi baharından…
sebepsiz solar mı sesime karışan yüzlerce dudağın
rengi
binlerce sarsıntı
yaratır efsane batarken güneş
gölgemde
ruhumu ele geçiren bir berraklık / ki
yayılır /…derinliğinden
son mavilerini aksettirir gözlerime gökyüzü
gelirken görkemiyle
o uzak diyarlardan…
bir belirsiz zamanlara düşerse aydınlığım
karışır verimli kaynağından ışıltısına suyun
nasıl kaybolursa güneş
içinde dalgacıkların
hecesine hapsolur sözcüklerim öylesine
doğarım kıyısından yeniden
güvenli sığınağımın
yorulmaksızın insan olmaktan…
her dakika sevinmek var okşayan nefesiyle sabahın
uyanmak güne eşsiz
tebessümünden / büyürken
ıslak kokusundan
yaprağın yeşil rengi
geceyi yaşamak var
sessizce
tan yeri ağarmadan…
ferda balkaya çetin