23 Aralık 2012 Pazar

Fazıl Say



Fazıl Say'dan:
"RESİTAL"

Sabah kalkarsın
Hava Alanı'na gidersin
"Check- in" ve "Pasaport Kontrolü"nden geçip, telaşlı bir "airport-cafe" de hızlı bir kahve içersin. Uçağa binersin. Bir kaç saat sonra indiğinde başka dilin konuşulduğu bir ülkede, başka bir iklimde, yine pasaport kontrolünden geçersin. Bavulunu beklersin. Sonra arabayla otele geçersin. Öğlen yemeğini yalnız yer, bir iki saat kafa dinlersin.
Akşamüstü 5 gibi Konser Salonuna geçersin. Hiç bilmediğin bir piyanoya 1-2 saat içinde alışmaya çalışırsın. Orada iki insan vardır. Akortçu ve ışıkçı..
Tanımadığın adamlardır.
Onlarla genelde,"merhaba nasılsınız?" gibisinden 5-6 kelime konuşulur. Bu zaten o gün konuşulan ilk kelimelerdir.
Saat 7 ile 8 arası kulis odasında meditativ bir "içine dalma"ya geçersin, konsantre olmaya...
Saat tam 8 de (daha doğrusu o hep sekizi üç geçedir, beş geçedir) sen karanlık "backstage" de hazırsındır salonda da seni dinleyecek olan 2500 kişi sessiz ve hazırdır ışıklar kısıldığında. Yürümeye başlarsın, piyanoya doğru o konser senin sana vereceğin bir konserdir, bir iç hesaplaşmadır yapmak istediklerin, yapabileceklerin, o gün o şartlarda yapabileceğin, şeylerdir. Uzun ve saygıyla selam verirken, son 7 yıldır kendine seslendiğin gibi, bir dua okur gibi seslenirsin " konser saygını" kendine;
Saygıyla eğil
Uzun uzun saygıyla
Sevgiyle,
içtenlikle...
Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin. Onlar da dinlemeye geldi..
İçine çek onları.. En derininden hissedecek kadar içine çek.
İyiyi hisset..
Ve
Başlar konser
Çalan sensin, dinleyen sensin, değerlendiren sensin, eleştiren sensindir.
Müzik herşeydir
İnsan da ilhamdır!
Orda ön sırada oturan 7 yaşındaki papyonlu bir oğlan çocuğu, seni ateşlemiştir. Müzik ona hitap etmelidir, o eğlenmelidir o sırada çalan Mozart ile, o velet anlamalıdır müziğin dilini. Evrendeki tek ortak dili Haz duymalıdır, dikkatini çekmelisindir onun, anlaması, haz duyabilmesi için,
yahut
yukarı balkonda oturan genç kadın
yahut 4.sırada dikkatle dinleyen o yaşlı dede kimbilir ne anılara dalmaktadır hayatının bu son
yıllarında Mozart'ın seslerini dinlerken???
1942 deki ilk aşk?
1955 de Annesini yitirişi?
1963 deki düğünü?
Bir tatil kasabasında başka bir kadına platonik bir biçimde aşık olması?
1996 da eşini kaybetmesi?
O anılara sen de katılmalısındır, Mozart eşliğinde...

Ludwig van Beethoven'dan "yaşam mücadelesi" dolu bir sonat gelir ardından belki...
Belki o gün Prokofief'in "savaş sonatı "vardır programda, ve sen, ne yapıp edip 2. Dünya Savaşı trajedisine dalmalısındır o müzik eşliğinde..
Ya da Liszt'in Si minör sonatı vardır programda; Faust ile Mephistopheles arasında önünde koca bir Orkestra, gerçek piyanonun çok ötesinde, bir Wagner Operası hayal alemine dalmalısındır...
İnsan içini dinlemelidir her ne çalarsa çalsın.
İç zengindir...
Tronbonların öfkeli emirleri, trompetlerin dramatik sinyalleri, geniş bir yaylısazlar topluluğunun sessiz ve hazin tınısı kaplar ortalığı...
hepsi tek gerçektir, piyano sesinin yok olduğu bu orkestrada...
Kendi memleketinden bir tutam toprak gibi gelir "Aşık Veysel anısına Kara toprak" o konserin sonlarında..
bir "nostalji" gibidir o ,
neredeysen o an..
"Ses yollamacadır"
Anadoluya..Uzaklardan...
Konser bitiminde (güzelse her şey) uzun uzun ayakta alkışlanılırsın o anlar artık daha çok kendinle konuştuğun anlardır. "Bu seyirciye şöyle bir bis parçası çalarsam hoşlanacaklar herhalde" gibi bir neşe sarar, aklından geçirirsin "ne çalsam iyi gider?" diye...
bir egodur o,
bir zafer sarhoşluğudur
"Hakedilmemiş" değildir ama
Yürüyüşler selam verişler daha bir enerji doludur daha bir atiktir. Kazanılmış olan motivasyonun etkisiyle, çalış da daha hür ve özgürdür artık bu konserin sonlarında...
Konserden sonra CD imzalarsın tebrikleri kabul edersin
ve hemen ardından sen ve 2500 kişiden arda kalan yine salt sensindir, yalnızlığındır.
o akşam ağzından çıkmış olan kelime sayısı 20-30 olmuştur belki;
danke, thanks, merci, grazie, arigato, sağolun,vs,
bir dilde teşekkür etmişindir kutlayanlara, tek kelime ile...
Ertesi sabah bu konser ile ilgili çıkan övgü dolu yazıların çıktığı gazetelerin , henüz bayilere ulaşmadığı bir tan vakti, sen yine havaalanındasındır. 2500 insanın her biri geride kalmıştır. Onların dostlarına anlattıklarıyla, vesairesiyle; her şey sensiz gelişecektir. Sen o şehirdeki bir cafe'de bir bar'da oturup o insanların hiç biriyle tanışamayacaksındır..
Çaldığın konserini tartışamayacaksındır!!!
Sen havaalanında o sırada soğuk su ile traş oluyosundur, saçını tarıyorsundur. Ve şunun çok benzeri bir başka gün seni beklemektedir.
Metin Altıok'un Bingöl'deyken yazdığı serzeniş şiiri gibi;
Ay dokundu omuzuma irkildim
Göğün puslu balkonunda
Birdenbire insanları özledim.
...
Ve 20-25 gün sonra
Bir gece karanlığında ayrılmış olduğun evine geri döndüğünde (100.000 insana müzik dinletmiş olarak) için yorgundur ama mutludur aslında (100.000 insanın hiç birinin adını bilmiyorsundur ama o enerjiyi biliyorsundur evrene insanların yaydığı iyi olan enerjiyi). Evde Geri kalan kızın ve sensindir tek gerçek olan geri kalan...
ve en yakınlarındır
dostlarındır... 
Fazıl SAY